huseyin ozer

40 sterlin ile başlayan Sofra’da devam eden başarı öyküsü

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
WhatsApp
Email

[embedyt] https://www.youtube.com/watch?v=YWu1C7eLcLs[/embedyt]

Türk gezgini Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’sinde adı geçen, Doğu ile Batı arasında kara ulaşımının yapıldığı ‘Şark Yolu’ diye adlandırılan Tokat’ın Reşadiye ilçesine bağlı şirin bir köyde doğdum. Annem ve babam ben küçük bir çocukken ayrıldı. Babam beni evlatlıktan reddettiğinde henüz 7 yaşındaydım. Bir süre yaşlı dedemin yanında kaldım. Dünya malına gönül bağlayan abim beni zehirledi. İstenmeyen çocuk oldum ve feleğin tokatını o yaşta yedim…

Her çocuk gibi benimde hayallerim vardı. Okumak istiyordum. Yazı yazmayı taşa ve duvara, kara değnekle yazarak öğrendim. Uzun bir süre keçi çobanlığı yaptım. Annem beni tabanca parası kazanıp, babamı vurmak için Ankara’ya gönderdi…

Ben küçüktüm ama Ankara büyük bir şehirdi…ve orada beni neyin beklediğini kestiremiyordum. Param ve kalacak yerim de yoktu. Otobüs bileti almak için 20 Lira borç almıştım. Bir süre Sıhhiye’deki bir umumi tuvalette yatıp kalktım.Tokat’ta istenmeyen, Ankara’da ise sokak çocuğu olmuştum…

Ulus meydanında çakmaklara benzin doldurarak para kazandım ve 20 Lira olan borcumu 40 Lira olarak geri ödedim. Daha sonra bir meyhanede çalışmaya başladım.Yatmak için de bir kömürlük kiraladım. Annemin öfkeyle aldığı o karar hayatımı değiştirmiş, herşey yolunda gidiyordu…

Ancak içimdeki okuma sevgisi engel tanımıyordu. Herkes ‘büyük adam’ olmak isterken, ben ‘iyi bir adam’ olmayı kafam koymuştum. Kitaplar alıp okumaya başladım…Okumayı sökünce İngilizce öğrenmeye karar verdim. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e beni okutması için iki kez mektup yazdım ama olumlu cevap alamadım.

Ankara’da hayata tutunmayı ve mücadele etmeyi öğrendikten sonra İstanbul’a gitmeye karar verdim. Burada bir İngilizce hocasından özel ders aldım. Zaman su gibi akıp giderken askerlik çağına gelmiştim…Vatani görevimi tamamladıktan sonra Londra’ya gitmeye karar verdim. Bu kez uçak bileti alacak param yoktu. Otobüsten başka seçeneğim yoktu ve günlerce süren bir yolculuğunun sonunda Londra’ya vardım. Londra’da ilk işim bir İngilizce kursuna yazılmak oldu. Aynı zamanda bir dönerci de çalışmaya başladım. Yıllar sonra çalıştığım bu dükkanı satın aldım. Dönerci dükkanını lüks bir restoranta dönüştürdüm. Sağlıklı ve lezzetli yemekler yapmak için diyet hocaları tuttum.Yaklaşık 30 yıl iş yapmayan ve sürekli kapanan dükkanın kapısında uzun müşteri kuyrukları oluştu. Buradan yola çıkarak farklı Türk yemekleri geliştirdim. Büyükelçiler ve diğer devlet adamları rahat ve güvenli bir şekilde yemek yiyebilsinler diye dükkanımın camlarını kurşun geçirmez yaptım.

Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde ise sağlıklı ve ekonomik yemekler yapmak için Cafe’leri icat ettim. Yemeklerin fiyatını müşterilerimiz belirliyordu. Cafe zinciri böylece kurulmuş oldu. Ancak sonrasında bazı sebeplerle Cafe’leri satmak zorunda kaldım.

Özer ve Sofra restoranlarımız, başkent Londra’nın en işlek ve önemli merkezlerindedir. Aralarında Türk İngiliz Ticaret Odası’nın da bulunduğu Londra’daki tüm sivil toplum kuruluşlarına yıllardır sponsorluk yaparak, destek verdim. Daha sonra da ‘Hüseyin Özer Eğitim Vakfı’nı kurdum.

Restoranlarımız her yıl ‘Michelin Guide’ tarafından tavsiye edilen “dünyanın ilk ve tek Türk lokantası seçilmektedir. Restorantlarımızda müşterilerimize Türkiye’yi tanıtan broşürler dağıtıyoruz. Londra’da dünyaya Türk yemeklerini ve Türk misafirperverliğini tanıtıyoruz. Tüm dünyada satılan “Sofra Cook Book” adlı İngilizce bir yemek kitabım bulunmaktadır.

Londra Müzesi’nde (Museum of London) sesli sunumlarda, 2003 yılından beri konuşmalarım ve Londra hakkında hislerim ziyaretçilere sunulmaktadır. Discovery Channel tarafından görüntülü belgelesel olarak ve 1 episodu da benim hakkımda hazırlanan film tüm dünya ülkelerinde ve 5 kanalda yayınlanmakta ve seyredenler tarafından tüm dünyadan günlük mesajlar web sitemize bırakılmaktadır.

Restaurantçılık bir sanattır!

Başarımızın büyük bir bölümünün ardında bugüne kadar verdiğimiz eğitimlerin de büyük payı var. Restorantlarımızda; giyim, kuşam, yemek yeme sanatı, müşteri geri getirme sanatı, insan ilişkileri, şarap içimi, şaraptan anlama, sağlıklı yaşam, diyet, kendine iyi bakma, güzel konuşma sanatı, vücut dili, organizasyon yapma, dengeli yemek yeme, hijyen kuralları, marketi görme, strateji yapma, eleman yetiştirme; lokanta nasıl dolu tutulur ve bunları yaparken nasıl mutlu olursun… bunları öğretiyoruz.

Yüzde yüz dürüst olmanın getirilerini, kendini ve dünya insanlarını ayrım yapmadan sevmeyi, mutlu yaşam tarzını, müdürlük, genel müdürlük; komple bir yönetici nasıl olunur bunu öğretiyoruz.

Yıllardır restaurantlarımızda, restaurant yönetimini, yemek ve servisi öğretiyoruz. Menü nasıl düzenlenir, ekonomik şartlarda nasıl değişir, kriz nasıl hissedilir. Bulunduğu bölgenin müşterisi nasıl tanınır, fiyat nasıl ayarlanır, bunları öğretiyoruz.

En az 20 milyoner yetiştirdik. Bizde çalışan ve Türkiye’ye dönen bir çok kişi Büyük Millet Meclisi gibi önemli mertebelerde çalışıyor. Bir çok öğretim görevlisi, bankacı, vali ve kaymakam bizde çalıştı. Büyük firmalarda bugün yönetici olan yüzlerce kişi ,Sofra’da çalışmıştır.

Yüzlerce girişimci yetiştirdiğimiz Özer Akademi ayrıca bu yıl İngiltere’nin saygın üniversitelerinden Middlesex Üniversitesi ile İş Temelli Eğitim programı başlattı.

Bu program dahilinde biz mesleği bir takım olarak öğretiyoruz. Barmenlik, garsonluk, müdürlük, aşçılığı, tatlı yapmayı, gerçek Türk yemeklerini öğretiyoruz. İşin bilimsel bölümünü öğretiyoruz. Lokantacı nasıl olur, zincir nasıl kurulur, tek lokanta nasıl çalışır bunları öğretiyoruz. Hangi üst seviyeye çıkmak istiyorsa onu öğretiyoruz.

Biz üniversitede ders vermiyoruz. Biz üniversitenin bir şubesiyiz. Bu dünyada bir ilk bunu üniversitenin dekanı söylüyor.

Dünyada ilk defa bu kadar restaurantçı mezun ettik. Çok sayıda restaurantçı yetiştirdik. Bizden ayrılan 60 ile 80 arası restaurant, bizim sistemimizi devam ettiriyor. Ya patron yada elemanları bizimle çalışmıştır. Bu da Middlesex Üniversitesi’nin gözünden kaçmamış oldu. Teklifi de kendileri yaptı.

Bu program dahilinde ayrıca insan ilişkilerini yüzde yüz dürüst olmanın getirilerini, mutlu yaşam tarzını, kendini ve dünya insanlarını ayrım yapmadan sevmeyi, mal alma, satmayı öğretiyoruz.

Programa katılanlar hem meslek ediniyor, hem maaş alıyor, hem de restaurantlarımızda bizimle birlikte yiyip içiyor.

“KİM OLURSAN OL YİNE GEL”

Biz bir vakıfız. Üniversite de vakıf olduğumuz ve daha fazla kitlenin faydalanması için indirimli fiyat uyguluyor. Biz para almıyoruz. Yemek veriyoruz, maaş veriyoruz.

Hangi din, dil, ırk, renkten olursan ol, kim olursan ol, gel diyoruz. Türk yemeğini sadece Türkler yapar diye bir şartımız yok. Biz şimdi üniversite olduk. Üniversiteye gidip ders vermiyoruz, üniversite bize geliyor. Türk restaurantı dışında başka bir restaurant çalıştırmak istiyorsan onun tekniğini de öğretiyoruz. Restaurant açma tekniğini öğretiyoruz. Açtığın an kapıda nasıl kuyruk olur biz onu öğretiyoruz.

Bunun başında da sonunda da mutluluğu öğretiyoruz.

Asla yorulmuyorsun. Bu inceliği öğretiyoruz.

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
WhatsApp
Email
Ercan Çoban

Ercan Çoban

Eğitimci (İngilizce Öğretmeni) | Tercüman-Çevirmen | Bioenerjist | Girişimci İlgi alanı: Bioenerji, NLP, Kişisel Gelişim, Psikoloji, Parapsikoloji, Metafizik, E-Ticaret, Dış Ticaret, İnternet ve Bilgi Teknolojileri, Sosyal Medya Pazarlama, SEO, SEM.
BENZER YAZILAR